Mobilya ve iç mekan tasarımı alanı işlevsel değerleriyle mekanların kullanışlılığını, güzellik duygusunun değerleriyle de yaşadığımız ve çalıştığımız mekanların sıcak, sevimli ve renkli bir ortam haline gelmesini sağlar. Alanda ahşap ve ahşap ürünleriyle birlikte boya, renk, cam gibi gereçler de kullanılmaktadır. Ahşap ve ahşap mamulü eşyaların yüzeylerine dekoratif işlemler yapmak yoluyla yüzeyi güzelleştirmek, ahşaba değer katmak, mobilya ve iç mekan dizaynı, sektörünün her alanında uygulama imkanı bulmaktadır.
Bu süsleme tekniğine serigrafi veya elek baskı denir. Mobilyaların, müzik enstrümanlarının, hediyelik eşyaların istenilen yüzeylerine, bu iş için üretilmiş boyalar ile süsleme yapma tekniğidir. Bu teknikle Filato, resim simge yapılabilir ve yazı yazılabilir. Özellikle çok sayıda parçanın işlenmesinde faydalı olur. İpek baskı, şablon baskı, elek baskı diye anılan serigrafi, tekstil sanayinde, biçimsel sanatlarda ve baskı resim çalışmalarında yaygın olarak kullanılan bir baskı tekniğidir. İpek baskının uygulama alanlarından biri de ucuz gereçlerden hazırlanan ahşap eşyaların yüzeylerine değerli ağaçların görüntüsünü kazandırmaktır. İpek baskı ile çok sayıda parçaya aynı süsleme yapılabilir. En kolay yöntem, basılmak istenen motifin şablon halinde kesilerek bir kumaşın altına yapıştırılmasıdır. Önceden bu amaçla sadece ipek kullanılırdı. Teknik bu yüzden ipek baskı diye bilinir. Şimdi naylon, perlon gibi ince ve düzgün tekstürlü sentetik kumaşlardan yararlanılır. Bu teknikte demir veya tahta çerçeveye gerilmiş ipek, plastik veya metal dokumadan oluşan elek biçimindeki kalıp üzerinde baskı uygulanacak alanlar açık bırakılıp diğer bölgeler maskeleme, boyama ya da fotomekanik uygulamalarla kapatılır. Sonra bu kalıbın içine konulan baskı boyası, bir sıyırıcı ile sıyrılarak açık kalan yerlerden kağıt, cam, kumaş vb. malzemeler üzerine geçirilir.
Yaldız, sedef ve varak çalışmalarında kullanılan değişik malzemeler vardır. Aşağıda bu malzemeler tanıtılacaktır. Yaldız denen uygulamalar varak diye de isimlendirilir. Değişik varak türleri vardır. Altın şeridin ince parşömenler ve büyükbaş hayvanların kör bağırsağından elde edilen zarlar arasında dövülerek şeffaf yapraklar haline getirilmesine altın varak denir. Altın varakta bir defter yirmi beş yapraktan oluşur. Altınlar bu defter yapraklarının içerisine yerleştirilmiştir. Çok hafif olduğu için hafif bir darbe ya da rüzgarda altınlar parçalanabilir. Ancak son yıllarda kolaylık açısından transfer tekniği ile de defter üretilmektedir. Taklit altın ise 16 X16 cm ebadında 1.000’lik kutulardadır. Yüksek ayar altına nazaran kalitesiz ve kalın bir malzemedir.Altın varak yaldız yapımının bilinen en eski tarih olarak 14 - 15 yy olduğu tahmin ediliyor. Yapımı çok zor ve sabır gerektiren bir iş ve maliyetinin yüksek olması nedeni ile bugün taklitleri yapılmakta ve altın varak yaldız yerine sıcak yaldız, bir başka adı ile çıkartma yaldız kullanılmaktadır. Böylece altın yaldız görünümü istenilen seviyede verilemese de fiyatlarını ucuzluğu ve çalışma kolaylığı "sahte altın" yaldızı uygun kılmış olup yapımcısı atölyelerin de sayılarını arttırmıştır. El işçiliği altın ve yaldız kaplamalarının yanında yaldız kaplamalı hazır gereçlerin yapımında kullanılan makineler de vardır. Ağırlığı yok denecek kadar hafif olan "altın varak" yaldızın ölçüleri 8 x 8 cm’dir. Üretimini yapan ülkeler başta kalite itibarı ile Almanya, Fransa ve İtalya’dır. Uzakdoğu’da da imalatı yapılmakta olup Türkiye’de pek bilinmemektedir. Ayar 18 karattan başlayıp 23.75 karata kadar çıkmaktadır. Altının ayarı yükseldikçe rengi de "Orange" tabir edilen hafif kızılımsı bir renge döner.
Altın varak uygulaması yapılacak olan mobilya öncelikle tamamen kazınır ve ahşap iskeleti meydana çıkartılır. Daha sonra bazı kimyasal maddelerden oluşan bir karışım ile yeniden 5 kat kaplanır. Zımpara aşamasından sonra kırmızı renkte olan ve adına "lambez" olarak bilinen kırmızı bir toprak eritilerek eşya bu toprak ile tekrar kaplanır. Kuruma süresinin sonunda altın kaplanmaya başlanır. En nihayetinde ise "jade" taşından yapılan "mazgala" isimli alet ile parlatılarak yaldız kaplama işlemi tamamlanır.
Yüzeye yaldız kağıdı ile yapılan varak çalışma : Bu dekoratif işlem günümüzde eskitme boyalı, oymalı ve polyester yapıştırılmış mobilyalara uygulanır. Yaldız ile süsleme yapılacak mobilyaya selülozik dolgu verniği atılır ve kuruması beklenir. Kuruduktan sonra yüzey 180 ya da 220 numaralı zımpara ile zımparalanır. Özel hazırlanmış tutkal, varak yapılacak kabartmaya sürülür. Yaldız kağıdı kabartmanın üzerine konup iyice bastırılır. Yüzeye yapıştığından emin olduktan sonra yaldız kağıdı yavaşça sökülür.
Ezme Usulü : Ezme işlemi geniş bir kabın ortasına Arap zamkı damlatılarak başlar. Önce sağ elin beş parmağı zamka temas ettirilip altın varak defterin içinden alınarak kabın içine koyulur ve elin işaret ile orta parmağın ön uç bölümleri ile ezilmeye başlanır. Defterdeki yaprak altınlar bittikten sonra en az bir veya iki saat saf su eklenerek ezilmeye devam edilir. Altının ezilip ezilmediğini kontrol etmek için 1-2 damla su eklenerek akıcılığı kontrol edilir. Eğer küçük altın parçaları kalmış ise ezmeye bir süre daha devam edilir. Ezme uygulaması bittikten sonra altın kap içinde saf su ile yıkanır. Dinlenmeye alınan altın, ortalama 10-12 saat bekletildikten sonra ikinci sefer yıkanıp tekrar beklemeye alınır. Dibe çöken altının üzerindeki su kabı çok hızlı bir aksiyonla ters çevrilir ve altın kurutulup hazır hale getirilir.
Yumurta Akı İle Yapıştırma : Bu uygulama kapalı ortamda dış etkenlerden temizlenmiş malzemeler üzerinde uygulanmalıdır. Çünkü yumurta akı hava şartlarından hemen etkilenerek altın zeminden kolayca ayrılabilir.
Killi Varak İle Yapıştırma : Parlak ve mat yüzeyler için kullanılan en kullanışlı yöntemdir. Altının mazgala ya da mühre kullanıp parlatılıp en iyi sonuç veren yöntemdir. Kil, zeminde hem dolgu hem de parlatılma işlemlerinde çabukluk kazandıran malzemedir.
Miksiyon İle Yapıştırma : Fransa’dan getirilen charbonnel mixon o dorer lefranc denilen bir malzeme kullanılmaktadır. İçerisine kullanılan yüzeylerde zemine nüfuz ettiğini görebilmek için kimyasal özlü altın sarısı katılmaktadır. Ancak bu maddenin mixon içine katılma oranı tespiti önemlidir. Aksi takdirde miksonun yapıştırıcı özelliği kaybolabilir. Bu malzemeye alternatif olarak sadece ahşap ve kağıt üzerine iyi sonuç veren süt mixon kullanılabilir. Ancak kuruma süresi kısa olduğu için çabuk davranılarak altın yapıştırılmalıdır. Tüm bu işlemlerden sonra altın üzerine pamuk (avuç içine yuvarlatılmalı) ile tampon yapılarak zemine altının iyice yedirilmesi sağlanmaktadır. Daha sonra sakal fırçası tabir edilen yumuşak uçlu fırça ile fazla bastırmadan dairesel devinimlerle temizlik işlemi yapılmalıdır. Eğer altın üzerinde nemlilik var ise pamuk ve fırça temizliği için bir süre kontrol edilerek beklenilmelidir.
Sedef : Midye ve istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğundan elde edilen sedefçilikte kullanılan parıldayan gökkuşağı renklerini yansıtan değişik renklerde sert taşçıl deniz kabuğudur. Çok sayıda deniz yumuşakça türünün kendilerini düşmanlarından korunmak için salgıladığı sıvı ile bedenini saran sert kabuğun adıdır. Sedef istiridyegillerden birçok yumuşakçanın dış kabuğudur. Ayrıca bu istiridyelerden, mercan sedefi olarak bilinen ve Osmanlı sedefçilik sanatında bolca kullanılan türünden inci oluşur. İstiridye okyanustaki dolaşımı esnasında, vücuduna girebilen kum ve taş taneciklerini hissettiğinde oluşturduğu sıvı ile bu nesneyi sararak bedenini korur. İşte bu sıvı kuruyup küresel şekil alınca da inci oluşur. Sedefin çeşitli türleri ve renkleri vardır. Bunlar, çift kabuklu, tek kabuklu, helezon biçimli salyangoz gibi olan mat ve parlak beyaz, pembe, yeşil, mavi gri hatta siyah olanlardır. Selçuklu eserlerinde kullanılmayan kakma (gömme) yöntemi on beşinci yüzyıl başlarında ortaya çıkmıştır bu süreci takiben sıvama (Yapıştırma veya kaplama adıyla da anılır.) üslubu gelişmiştir. Sedef işçiliği ülke, kültür, motif ve kullanım alanlarına göre farklı teknik ve isimler altında gruplandırılabilir.
Kakma Tekniği : Zemine çizilen deseni uygun derinlikte oyularak oyulan desenlerin kalıplarının çıkarılıp çıkarılan kalıplarda hazırlanan malzemeleri ahşabı ahşaba, sedefi ahşaba, taşı başka bir taşa gömme işlemine kakma tekniği denir. Obje zımparalanır ve tozu alınır. Obje açık kahve tonunda boyanır ve ikinci kez zımpara yapılarak yeniden boyanır. Renk ayarı ile ahşap dokusu verilerek kurutulur. Motifler karbon kağıdı ile zemine aktarılır. Motiflerin içi gümüş metalik boya ile koyu bir şekilde boyanır. Motiflerin dışından gümüş kontur geçilir. Mat vernik sürerek işlem tamamlanır. Sedef sanatının günümüze ulaşmış ilk örnekleri Sümerliler mezar taşlarında ve Ortadoğu ülkelerinden birinde deniz kabukları ve kireç taşı ile aynı anda işlenmiştir. Sedefin (MÖ 4000 yılları) (1) yakın tarihte ise dünyada bilinen beş ekolü vardır. Ancak bunların dışında da çeşitli ülkelerde sedefi mobilyalarında kullanmışsa da literatüre girememiştir. Bunlar, Viyana, Uzakdoğu, Eseri İstanbul, Kudüs ve Şam işidir. Bunlardan Osmanlı türü olmayan iki üslubu izah edip daha sonra diğer Osmanlının geliştirdiği üsluplar izah edilecektir.
Sıvama Tekniği : Zemine çizilen deseni uygun malzemelerle filato, zencerek, bağa, sedef, fildişi, kemik, abanoz, peleseng, yılan ağacı ve bunun gibi bir hayli ağaçtan elde edilmiş papeller kullanarak zeminde boşluk kalmayacak şekilde bezenmesine yapıştırma ve sıvama tekniği denir.
Viyana İşi : Adından da anlaşılacağı gibi Avusturyalıların geliştirdiği bir üslup olup aslında sedeften çok uzak (2. Boul.) sanatının ağırlıkta olduğu bir üsluptur. Geleneksel üslupta tasarladıkları mobilyaların siyah zemini üstüne sarı , bakır ve kurşun gibi malzemelerle kesilmiş kompozisyon montajlanır. Daha sonra bu kompozisyonun dış çeperi 1-2 milim şeklinde çekilmiş sarı tellerle 1-1,5 mm kanallar oluşturulacak biçimde çevrilir. Bu kanalların içine de yeşil renkli Arusek'de denilen sedefler rastgele kırılarak boşluklu biçimde yapıştırılır. Bu ufak boşluklar daha sonra alçı benzeri bir beyaz malzemeyle macunlanır ve kuruduktan sonra perdahlanıp ince tesviyeden sonra cilalanır. Son olarak da geleneksel konularını (dinsel mitolojik) tasvir eden bronzdan figürler ve ince kabartmalı bronz çıtalarla zenginleştirilerek ürüne son şekli verilir.
Uzakdoğu İşi : Uzak doğu ülkelerinden özellikle Çin, Japonya, Hindistan, Singapur ve Vietnam gibi ülkelerin imal ettiği sedefli ürünlerin genel adıdır. Bu ürünlerde daha çok siyah zemin üzerine tekrar renkli sedeflerin kullanıldığı canlı simgelerin ağırlıkta ve ender olarak da bitkisel motiflerin tercih edildiği bir tekniktir. Bu ürünler paravan, sehpa, masa, sandalye ve benzerleridir. Yapıldığı dönemin günlük yaşamını dinsel ve mitolojik konularını ele alır. Japonlar ve Çinliler mabetlerinde çok ince işçilikli muhteşem eserler üretmişlerdir.
Eser-i İstanbul : Bu tarza geçmeden önce İstanbul Topkapı Sarayı’nda örgütlenmiş Ehli Hiref adı altında faaliyetlerden bahsetmek daha doğru olacaktır. Bu örgüt belki de Ahi geleneğinin daha kapsamlı şekilde organize olduğu saraya bağlı üst düzey sanatkarların oluşturduğu bir nevi sendika gibi hakların Ahi edebine aykırı olmadan savunulduğu oto kontrol şeklinde kendini denetleyen liderlerinin ise Sermimeranı Hassa (mimarbaşı olan) akademik araştırmalara konu olduktan sonra günümüze de örnek olabilecek bir örgüttür. Bu örgüt bünyesinde bir hayli sanatları barındırmaktaydı[mimarlar, hattatlar, müzehhibler; minyatür, çini, ebru sanatkarlarını; sedefkarları, sarrafları, kazazları (gümüş ve altından çok ince örgüyle değerli takıları ve tespih kamçılarını yapan ustalar) mücellitleri, sarracları, tespihçileri, neccarlar (marangozları) mermer ve taş sanatkarları gibi birçok sanat branşlarını. Bu sanatkarlarda iyi eğitimli ve dallarında en iyi yetişmiş sanatkarlardı.
İstanbul İşi : Eser-i İstanbul işi işte bu sanatkarların geliştirdiği bir tarzdır. Bu üslup benzerlerinden farklı teknikler malzemeler ve motifler kullanılmıştır. Aslında sedef sanatı Uzak Doğudan geçmiş olsa da Osmanlıda hatta yakın Selçukluda temeli olan sanattır. Bu temel ise Selçuklunun muhteşem mimari üslubu ve bu üslup arasında da gelmiş ahşap mobilya işçiliği ve künde kari olarak adlandırılan teknikte üretilmiş muhteşem marangozluk işçiliği örnekleridir. Künde kari yapıtlarının içlerine fildişi, göbeklerle işlenen ürünler eser-i İstanbul tarzının temelidir. Eser-i İstanbul tarzının gereçleri ise sedef, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), fil dişi, abanoz ve şimşir ağacı, yılan ağacı, pelesenk, ceviz ve istisna olarak da maun ağacıdır. Gümüş, altın bazen değerli taşlar zümrüt, firuze, safir, yakut, zebercet gibi malzemelerdir. Osmanlıda ilk sedefli örnek 15’inci yy’da(1480'li yıllar) Amasya 2.Beyazıt Camii iç panjurları ve cümle kapısıdır. İstanbul işi bir ürünü üretirken birkaç usta birlikte çalışır. Üretilecek eserin genel tarzı ve ergonomik standart ebatları mimara çizdirilir. Çoğunlukla mimarlar sedefkar da olabilmiştir. Genel ölçüler belirlendikten sonra ince detaylar müzehhibe çizdirilir. Ürünleri amacına göre ayet, hadis veya şiir İslam büyüklerinin manalısözleri gibi eserin niteliğine göre hattata yazı yazdırılırdı. Eserin taslağı bittikten sonra iskeleti daha önceden güneşi doğrudan görmeyen, yağmura maruz kalmayan ve rüzgarlı bir yerde yeterince kurutulmuş olan ağaçlarla hazırlanır. Hazırlanan iskelet üzerine daha önceden hazırlanmış fileto denilen fildişi, abanoz, kurşun, gül ağacı gibi ince işçilikli düz şeritlerle geometrik desenler işlenir. Bu motiflerin içine kompozisyona göre sedef, bağa, abanoz ağacı kaplanır. Bu geometrik motifi de çerçeveleyen geleneksel üslupta dizay edilmiş geometrik zencerekler ince bir işçilikle ayni tür filatolarla işlenir. Hatları ise ince ve zor bir işçilikle kıl testerelerle kesilip bağa zemine sedefle yerleştirilir. Sonra şayet varsa bitkisel motiflerde ayni tarzda kesilerek yapıştırılır. Bitkisel motiflerde genellikle zencerek filato ile çerçevelenir. Bütün işler bitirildikten sonra perdah ve tesviye edilip cilaya hazırlanır. Cilası ise çok zorlu, beceri ve titizlik gerektiren bir iştir. Beyaz gomalak ile cilalanır. Öncelikle kalın hazırlanmış bir cila eriyiği ile bala denilen bir cila beziyle aynı yüzeyden üst üste geçmeksizin her yerine uygulanır. Şayet yüzeyde ağaç fazlaysa emici olacağından takribi bir hafta bırakılır sonra ince zımpara yapılır ve ilk olarak uygulanan ciladan biraz daha ince bir eriyik aynı şekilde sürülüp yine dinlenmeye bırakılır. Bu işlemler üç ya da dört defada tekrarlanır. Sonunda ise gomalak kullanmayıp alkolle (ispirto) çalışılır. Bazen bala yüzeyde kaymayacağından parmak ucuyla yağ değdirilir. Bu sayede eldeki bala kuruyuncaya kadar sürülür ve işlem bitirilir. Osmanlı sedef sanatında da kullanılan bütün malzemeler genellikle organiktir. Yani süslemede kullanılan malzemeler gibi yapıştırıcı boncuk tutkal kemikten et şırasından üretilmiş su ile karışıp buharda eritilir. Cilada kullanılan gomlak ise Hindistan'da bulunan bir ağacın reçinesinden elde edilir ve sebze ve meyveden elde edilen etil alkol ile eritilip cila haline getirilir. Kullanılan malzemeler doğaldır ki bu eserlerin uzun süreli kalmasını da muhtemelen izah eder. Osmanlının Eser-i İstanbul üslubu görüldüğü üzere Doğudan gelmiş olsa da Osmanlı sedefi bağa ila fildişi ile buluşturup bağayı da altınla varaklayarak daha bir derinlik ve ahenk katmıştır ve dünyada hala da bu üslubun rağbet görmesi sağlanmıştır.
Kudüs İşi : Bu üslupta Kudüs'teki Mescidi Aksa Camii'nin modelini veya üretilen eserlerin üzerinde bu caminin tasvirini kitap kapaklarına ve benzeri eşyalara kabartma biçiminde işlenilen tarzdır. Bazen de padişahların yaptırdığı abide eserlerin maketlerinin sedefle kaplanması şeklinde örnekler verilmiştir (Sultan 3.Ahmet Çeşmesi gibi). Bu tarzda yine Eser-i İstanbul işi gibi bağa hariç malzeme işleme ve cilalama bakımından aynı özelliktedir.
Şam İşi : Bu üslup ise adından da anlaşılacağı gibi Osmanlının bir eyaleti olan Suriye (Dımeşk) in şehri olan Şam da geliştirildiğinden bu ismi alır. Bu tarz malzemeyi işleme desen seçme ve tarz bakımından Eser-i İstanbul'dan ve Kudüs işinden farklıdır. Şöyle ki bu iki tarz önceden yapılan bir iskeletin üzerine ve tamamını kaplayarak ikinci bir zemin kat oluşturulur. Malzemelerde fazladır. Şam işinde kullanılan motifler geometrik ya da bitkiseldir. Ancak diğer üslup gibi fazlaca derinliği ve anlamı olmayan motiflerdir. Malzemeleri ceviz ağacı üzerine kurşun ve kalay karışımı telve bazen de kemiktir. Üretiliş şekli ise eserin durumuna göre önceden ya da işlendikten sonra iskeleti hazırlanır. Önceden çizilen motif ceviz ağacından yapılan iskelet üzerine aktarılır. Bir milim genişliğinde ve iki milim derinliğinde hazırlanan teller tutkallanarak ana motifleri çizecek şekilde açılan yüzeye çakılır. Daha sonra bu tellerin çizdiği yerler çeşitli bıçaklar yardımıyla açılır sonrada bu oyuklara göre sedefler kesilip alıştırılır ve yapıştırılır. Eğer varsa kenarlara bir kemik bir ceviz ince çıtalar halinde ve birbirine zıt verev biçimde yerleştirilir. Sonunda ise diğer bütün üsluplar gibi perdahlanır, tesviyelenir ve cilalanır. Yani görüldüğü üzere ceviz ağacına teller ve sedefler oyularak ve ceviz ağacı zemin bırakılarak işlenir yani aynı yüzeye kat oluşturmadan işlenir. Şam işinde genelde Arap ve Osmanlı arası bir üslup kullanılır. Ancak bu üslup Eser-i İstanbul işinde olduğu gibi düz hatlarda oymasız kordonsu gibi olmayıp bazen eğimleri kordonları tornaları basende ajur kesimleri olabiliyordu. Osmanlı padişahları her sanata değer verdikleri gibi sedef sanatında değer verirlerdi. Meşhur mimar ve sedefkar olan Sedefkar Mehmet Ağa'nın Koca Sinan'ın teşviki ile dönemin padişahına bir Kur’an rahlesi yapması ile padişahtan taltif alıp kapı başlığına atanması, yapılan Selatin Camilere mutlaka sedefli kapılar Kur’an muhafazaları, kürsüler, iç panjurlar, rahleler yaptırılması, Evliya Çelebi'nin rivayetine göre Fatih Sultan Mehmet Han'ın tabutunun som sedeften olması, ( Bu ulaşılan en eski sedefli eser örnekleriyle çelişiyor.) bu sanata yeterince değer verdiklerini gösterir. Yine sultan Abdülhamit Han'ın iyi bir marangoz ve iyi bir sedefkar olması yeterli ilgiye ispattır. Tarihte bu sanatı icra eden insanların adına sınırlı kaynaklarda ulaşılmış olmasına rağmen yine Evliya Çelebinin seyahatnamesinde İstanbul'da 100 dükkan (500 nefer idüler pirleri de Şuaybi Hindi’dür) diyerek bu sanatın 17.yy zirve döneminde olduğunu ifade etmiştir. Osmanlı sedef sanatı 15 ve 16.yy’da gelişip 17 ve 18.yy’de zirveye ulaşmıştır. Ancak 18.yy’dan sonra bati tarzlarıyla geleneksel tarzlar deformasyona uğratılmasında sedef sanatı da nasibini almıştır. 18.yy’dan sonra 19.yy’da Abdülhamit Han'ın sedefkarlığa meyli dolayısıyla Yıldız Sarayı’nda kurulan marangozhane olan Tamirhane-i Hümayun da yerini almıştır. Yine meşhur ressam ve arkeolog olan Osman Hamdi Bey'e Abdülhamit Han tarafından kurdurulan sanayi nefise mektebinde (Güzel sanatlar akademisinin temeli). Harikulade batı sitillerinde mobilyalara da benzeyen ancak Osmanlı tarzının vurgulandığı sedefli eserler üretilmiştir. Bu şekilde sedef sanatı çırpınmaya çalışa da gerileme dönemi olan yirminci yy’da gerekli hamlesini yapamamıştır. Ancak yinede 20.yy öne çıkan isim vasıf sedef diye tanınan Sedefkar Vasıf Hoca'dır. O da bu sanatın unutulabileceğini sezerek belli çabalar içerisine girmiş ve sedefkarlar kürsüsü kurulmasına öncü olup kürsünün başına getirilmiş ancak ilgisizliğin son bulmadığı üzüntüsüyle kürsüde vefat etmiştir.
Ahşaba yanık hissi verebilmek için çeşitli aletlerle yüzeyi yakmak suretiyle yapılan dekoratif çalışmalardır. Ağaçtan hazırlanan işlerde yüzeyin yakılması, fırçalanması gibi işlemler çoğunlukla çam ağaçlarında uygulanır. İşlemlerin sonunda, sert sonbahar dokularından oluşan bölümler yüksek kalır. Yumuşak ilkbahar dokulu bölümler aşınır, çukurlaşır. İşlemin amacı yıl halkaları arasındaki zıt görüntüyü daha da belirli hale getirmektir. Uzun zaman doğal havanın etkisi altında kalan ağacın yüzeysel görüntüsünü andıran durum, köy tipi mobilya ve dekorasyonda aranır. Meşe, dişbudak, çınar gibi geniş yapraklı ağaçlarda uygulanan yakma işlemi, yüzeyin mekanik etkilere dayanımını da biraz arttırır. Yakma işleminde yüzey, pürmüz lambası veya kaynak lambası ile yakılır. Ağaç belirli bir derinliğe kadar kömürleşir. Daha sonra çelik fırçalarla çalışan yüzeyden, kömürleşen bölüm alınır. Yumuşak yıl halkaları bölümler, daha çok ve derinliğine kömürleşir. Fırçalandığında çukurlaşır ve rengi biraz açılır. Sert yıl halkalı bölümler ateşten daha az etkilenir. Fırçalanmada fazla aşınmaz ve tümsek kalır. Koyu kahverengi ile siyah arasında renklenir. Yüzeyde, doğal ağaçtan farklı, abartılmış bir görüntü oluşur. Dekoratif amaçlı yakma çalışmaları değişik şekillerde yapılabilir. Asitlerle ve basit yakma makineleriyle yüzeylerde dekoratif amaçlı yakma ve gölgelendirmeler çalışmaları yapmak mümkündür.
Yüzeyin Fırça İle Aşındırılması : Ağaçtan hazırlanan işlerde telli büyükçe bir fırça ile yüzeyin fırçalanması şeklinde yapılır. Çoğunlukla çam türü ağaçlarda uygulanır. Fırça, ağacın yumuşak bölümlerini fazla, sert bölümlerini az aşındırır. Girintili, çıkıntılı bir görüntü elde edilir. Fırçalama elde veya makinede yapılabilir. Elde yapılacak işlerde, fırçayı kullanmadan önce aşağıda açıklanan bilgileri bilmek yararlıdır. Fırça sapından tutulur. Bir yağ taşına, ileri doğru bastırılarak sürülür. Geri alırken fırça kaldırılır. İşleme böyle devam edilirse fırçanın tellerinde, tek taraflı bir kılağı oluşur. Fırça, ağacın elyaf yönünde fakat dokusuna ters sürülür. Hiçbir zaman elyafa dik yönde çalışılmaz. Çalışma, yüzeyin ortasından kenara doğru olmalıdır. Biriken tozlar bitkisel bir fırça ile temizlenmelidir. Bundan sonra ağaç boyanabilir. Ağaç boyandıktan sonra da fırçalanarak dekoratif bir görüntü sağlanabilir. Boyanan işin fırçalanabilmesi için 18–24 saat kuruması gerekir. Yumuşak bölümleri aşınan ağacın, dış etkilere dayanımı da artar.
Yüzeyin Makine İle Yakılması : Bu yakma işlemine gerecin yüzeyine dekoratif görüntü oluşturmak için başvurulur. Ahşap ve ahşaptan üretilen yarı mamul malzemelerin yüzeylerine uygulanır. Özellikle hobi olarak dekoratif işlerle uğraşan kişiler, daha güzel sonuç verdiği için kavak gibi yumuşak ağaçlardan elde edilen kaplamalar üzerine yakma çalışması yaparak değişik desende tablolar elde ederler.
Yüzeyin Pürmüz Lambası İle Yakılması : Yakma işlemi için en uygun ağaç masif, beyaz çamdır. Pürmüz veya kaynak lambası geniş aleve ayarlanarak yakma işlemine başlanır. Pürmüz lambası yüzeyden 10 cm uzaklıkta tutulmalı ve aralık değiştirilmeden çalışılmalıdır. Bütün yüzey dengeli bir görüntüde yakıldıktan sonra yüzey fırçalanır. Bunun için kalın telli bir çelik fırçadan yararlanılır. Kuvvetle fırçalanan yüzeyden, ağacın kömürleşen bölümü alınır. Kalan kömür kalıntılarını ve tozları gidermek için, sabunlu su ile yüzey yıkanır. Yıkamada sert bitkisel boya veya naylon fırça kullanılır. Yakılıp fırçalandıktan sonra yüzeye selülozik dolgu verniği veya poliüretan dolgu verniği tatbik edilir. Dolgu zımparasından sonra malzemenin üzerine ipek mat vernik veya poliüretan mat vernik atılarak işlem tamamlanmış olur. Yakma işlemi eski boyaların sökülmesi amacı ile de başvurulabilir. Yağlı boya ve benzeri örtü katları, yakılarak ve bir ıspatula ile kazılarak da yüzeyden alınabilir. Çelik telli fırça ile yüzeydeki kömür temizlenir, daha sonra sabunlu su ve bitkisel fırça ile yıkanır.
Yedigün Digital
E-Mail : info@yedigun.com
Reklam : reklam@yedigun.com
© Copyright 2015 Yedigün Digital Her Hakkı Saklıdır.
Web Tasarım AnkaPlus